Loş ışıklı bir stüdyo dairesinde, müzik sessizce yankılanırken kadınlar adım adım yaklaştılar. Zarif dokunuşlarla düzelen çorap kenarları, odadaki gergin havayı daha da belirginleştirmişti. Adamın kaslı silueti, onların her hareketini dikkatle izliyordu. Her bakış, kelimelerden daha çok şey söylüyordu. Kadınlardan biri öne çıktı, parmak uçlarıyla kolunu sıyırdı; bu ilk temas, hem bir davet hem de sınırların nerede olduğunu ölçen bir keşifti. Kontrol hâlâ onda gibiydi ama bu, kolayca bırakılabilecek bir şeydi. Gerilim bir oyun hâlini almıştı: kim yönlendiriyor, kim izliyor, kim kendini bırakmaya daha hazır? İç içe geçen nefesler arasında, arzu kelimelere değil, dokunuşlara emanet edilmişti.